Hollanda’nın güneyinde yer alan Limburg bölgesinin başkenti olan Maastricht ülkenin en eski yerleşim birimlerindendir. Maas nehrinden ismini alan şehir nehir tarafından ikiye bolünmüş haliyle tipik bir minik Avrupa şehri havasındadır. 122.000 nüfusu olsa da şehre üniversitelerden dolayı gelen uluslararası öğrenci nüfusu ve yaklaşık 15-20 dk uzaklıkta bulunan ve ilçesi diyebileceğimiz Valkenburg, Heerlen gibi bazı yerleşim yerlerinin nüfusu bu sayıya dahil edilmediği için aslında bu sayı çok daha fazladır.
Kültür
Maastricht, Amsterdam, Utrecht, Den Haag, Rotterdam gibi uluslararası nüfusun çok daha fazla olduğu şehirlere kıyasla Hollanda’nın yerel halkının daha ağırlıklı olduğu ve güney kültürü özellikleri taşıyan bir şehir. Hollandaca dilinin farklı lehçelerde konuşulduğunu belki ilk basta anlamayabilirsiniz ama bir kaç ay içinde Amsterdam ve Maastrichtte konuşulan dillerin çok farklı olduğunu algılayabilirsiniz. Hatta bazı is ilanlarında özellikle ” nord-dutch” yani Kuzey Hollandaca arandığını fark edebilirsiniz.
Maastricht’te yaşlı nüfus oldukça fazla ama ilginç olan bu nüfusun özellikle bazı semtlerde daha yoğun olması. Örneğin Brusselspoort- Sint Annalan ve cevresinde bu insanların anlaşıp bir araya geldiğini duşundum. Yaklaşık 5 ay kadar bu bölgede yasadık ve neredeyse hiç çocuklu aile ya da üniversiteli genç görmedim! Yaşlı nüfus her yerde olduğu gibi geleneklerine daha bağlı ve daha dindar. Ama 90 yaşındaki komsumuz bisiklete binip, araba kullanıp arkadaşlarıyla seyahat ederken bizimle çok rahat İngilizce konuşabiliyordu. Hollandalılar kendi dilleri haricinde İngilizceye en açık toplum. Televizyonlarında sürekli İngilizce yayınlar bulmak mümkün ve 7den 70e hatta daha fazla herkes İngilizce biliyor. Bu yüzden expat olarak gelip sadece İngilizce ile yaşamanız mümkün. Ancak Güney bölgelerde is bulup yaşamayı düşünüyorsanız Hollandaca öğrenmeniz bir sure sonra sizden beklenecektir. Amsterdam, Den Haag beyaz yakalıların ve uluslararası nüfusun en fazla olduğu şehirler ve sadece İngilizce ile hayatinizi devam ettirebilirsiniz.
Hollanda kültürü ile ilgili ilginç bir detay yaşadıkça dikkatimi çekti ve biraz araştırdım. Hollandalılar özellikle güneyliler birbirlerinin hayatlarına çok meraklılar ve bunu göstermekten hiç çekinmiyorlar. İzlemeyi çok seviyorlar diğer insanları. Gözlerini dikip dakikalarca izleyeni gördüm ! Hatta bunu garip karşılamadıkları gibi evlerinin perdelerini çoğunlukla açık birikiyorlar bu merakı giderebilmek için. Ama asla kotu niyetli değil zira oldukça güvenli bir ülke hırsızlık yok denecek kadar az. Sadece merak 🙂
Yemek
Hollanda’da maalesef pek bir yemek kültürü yok o yüzden Maastricht’te de durum ayni. Hollanda yemek kültürü ile ilgili yazımızda detayları okuyabilirsiniz. Maastricht’e turist olarak geldiyseniz Asya ve Meksika mutfağı örneklerini Markt ve Vrijthof meydanında bulabilirsiniz. Mutlaka Türk yemeği yemeliyim diyorsanız da kaliteli bir mekan olan Mandalin Restoranı önerebilirim. Bunun dışında pratik atıştırmalıklar Hollandalıların vazgeçilmezi. Albert Heijn marketteki salata ve susi tabakları hem uygun hem de taze seçenekler. Bazı market büyük olduğu için içinde Asyalı suşi ustalarının günlük suşi yaptıkları bir bölüm vardı. Bence en iyi patates kızartması Markttaki Reitz değil , Tuutsje vaan Teunsje. Wyck bolgesinde Maas nehrinin diğer tarafında bulunuyor. Friet met derseniz bol mayonezli bir külah alabilirsiniz. Ayrıca her mahallede kızartma yapan dükkânlar var ve frikandel ve patates kızartması satıyorlar.
Maastricht’te hemen her ay bir eğlence, festival bulmak mümkün. Hollandalılar is ve hayat arasında öyle güzel bir denge kurmuşlar ki hayat her mevsim eğlenceyle akıyor. Şubat ayında Limburg bölgesine has olan festivale denk gelirseniz 7den 70e herkesin çeşit çeşit karnaval kıyafetleri ile sokaklara aktiğini görürsünüz. Eğer kostümünüz yoksa turist olduğunuzun anlaşılmaması mümkün değil. Bu karnaval Amsterdam’da ve kuzeyde olmuyor örneğin. Dusseldorf, Koln , Aachen gibi Alman şehirlerinde oluyor. Maastricht öyle bir şehir ki doğusunda Almanya Batısında Belcika ile komsu. Aachen da Liege de yarımşar saat uzaklıkta. Bu yüzden kesin bir ayrım yapmak mümkün değil. Bazı özellikler iç içe geçmiş. Ama bu kadar kısa mesafelerde şehir değil ülkelerin değişmesi, farklı dillerin konuşulması çok ilginç geliyor ilk basta. Avrupa’da sınır şehirlerde aslında sınır yok gibi. Yarım saatlik tren yolculuğu ile ülke değiştirebiliyor olmak isinizin Hollanda’da, evinizin Belcika’da doktorunuzun Almanya’da olması farklı farklı insanlar ve dilerler karşılaşmanız buranın en büyük zenginliği belki de.
İnsanlar asla gösteriş meraklısı değil. Herkes bisiklet üstünde bir hayata sahip. Arabaları yok ya da eski model idare edebilecek türden. Çoğu doğduğu evde ölüyor. Annesinden babasından kalan evde yaşıyor olmak oldukça sıradan. Kimse de kredi çekip başka evler alip sürekli ev ve araba yenileyeyim derdi yok. Bunun yerine insanlar hayat standartlarını zenginleştiriyorlar. Hayat kalitesi trafiksiz, isinden evine 10 dk.da bisikletle ulaşmakla, geri donuşum yaparak çöpleri azaltıp doğaya katkıda bulunmakla, fosil yakıt yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını üretip tüketmekle, bol bol seyahat edip kendini geliştirmekle, sosyal hayati zenginleştirmekle artırılabilecek bir olgu Hollandalılar için.
Din ve siyaset konuşmak hiç hoş karşılanmaz özellikle de is yerlerinde. İnsanlar is yerlerinde fazla bir samimiyet kurmazlar ve Hollandalılar is arkadaşlarını çoğunlukla yakın arkadaş kategorisine sokmazlar. Belirli sınırlar bilinir ve özel hayatinizi siz anlattığınız kadar bilirler kimse bunu sorgulamaz ve size hayatınızla ilgili sorular sormaz. Burada insanların ilgilendiği özel hayat değil çünkü sizin onlara ya da ise nasıl bir katkı sunduğunuz. Olması gereken de bu değil mi ? Her konuda bizim gibi düşünen insanlarla dolu bir ülkede yasamaktan büyük keyif aldık.